1 Mayıs 2015 Cuma


Probiyotikler, intestinal sistemin mikrobiyel dengesini düzenleyerek konakçı sağlığı üzerinde yararlı etkileri olan, canlı mikrobiyel gıda katkılarıdır. İntestinal floranın probiyotik bakteri tüketimiyle desteklemesinin sağlık üzerindeki olumlu etkileri uzun yıllardır bilinmektedir. Karbon-hidrat bakımından zengin gıdalar, rafine besinler, çeşitli toksinler ve antibiyotikler, bağırsak florasının bozulmasına neden olur. Bunun için de dışarıdan kapsül veya toz şeklinde probiyotik tüketebiliriz. Normal floramızda doğal olarak özellikle de ince bağırsak ve kolon kısmına doğru 100 milyarca bakteri bulunmaktadır. Floradaki bazı bakteriler vücudumuz için B vitaminleri ve K vitaminleri sentezlenmesinde de görev alırlar. Daha sağlıklı bir yaşam sürmek, vücut direncini artırmak, intestinal düzensizliklerle ve hastalıklarla mücadele etmek için probiyotik tüketimini düzenli olarak hergün yapmalıyız. Besinlerle günlük alabileceğimiz miktar sınırlı kalır.

Probiyotik mikroorganizmaların en önemli grubunu laktik asit bakterileri oluşturmaktadır. Bunların içerisinde Bifidobacterium ve Lactobacillus türleri en yaygın olarak kullanılan probiyotik mikroorganizmalardır. Ayrıca bazı bakteri cinsleri ile maya ve küf türlerinden de probiyotik ürünlerin hazırlanmasında yararlanılmaktadır (Saccharomyces cerevisiae, Streptococcus...)

Bir bakterinin probiyotik etkisinden yararlanabilmemiz için  ilk olarak bağırsağa kadar canlı olarak ulaşabilmesi gereklidir. Dışarıda aldığımız bazı bakteriler mide de sindirilip yok olurken midenin asitli ortamına dirençli olanlar bağırsaklara kadar ulaşabilir.  Midedeki güçlü asitlere ve safra tuzlarına dayanıklı olup, bağırsak iç zarına yerleşip burada koloni oluşturabilen bakteriler ortama antimikrobiyal ürünlerini bırakabilirler. Probiyotikler geçici kolonizasyona neden oldukları için her gün düzenli olarak alınmalıdır.

Özellikle de şu şekilde bazı önemli problemlerden korunmak amacıyla düzenli olarak hergün kullanabiliriz:

* Enfeksiyon, besin zehirlenmesi veya antibiyotik kullanımı nedeniyle oluşan ishal tedavisinde,
* İdrar yolu enfeksiyonlarında,
* Maya enfeksiyonunun önlenmesi ve tedavisinde,
* İrritabl bağırsak sendromunda ve iltihabi bağırsak hastalıklarında,
* Egzamada,
* Mesane kanseri riskini azaltmada,
* Kolon kanserine karşı korunmada,
* Bağışıklık sistemin artırılmasında,
* Karaciğer hastalıklarında.

Vücut direncinin kırıldığı mevsim geçişlerinde ve özellikle sonbahar-kış aylarında bağışıklık sistemini güçlendirmek amacıyla probiyotik içeren tabletlerden veya yoğurt gibi zengin probiyotik içeriğine sahip besinlerden yeterince tüketilmesi gerekir.

Probiyotiklerin tüketici sağlığı üzerindeki olumlu etkileri; laktoz intoleransını ortadan kaldırması, diyareyi tedavi etmesi, Helicobacter pylori enfeksiyonlarında yararının olması, crohn hastalığı, ülseratif kolitler, poşitis ve irritabl bağırsak sendromundaki sorunları azaltması, toksinlerin atılmasını sağlayıp vücut için yararlı bileşenler meydana getirdiklerinden dolayı antikanser etkisi diyebiliriz. Lactobacillus gibi probiyotik bakteriler; atopik dermatit ve gıda allerjisi olan hastalarda doğal bariyer mekanizmaları
uyarabildiği için tedavilerinde etkili olabilmektedirler.

Sabahları aç karnına alınması etkisi açısından daha yararlı olacaktır. Fazla probiyotik alınması da gaz, şişkinlik gibi rahatsızlıklar oluşturabileceği için günlük belli miktarlarda probiyotik alımını gerçekleştirip sağlığımızı korumak için düzenli olarak kullanımına devam edebiliriz.


12 Şubat 2014 Çarşamba

HİPERTANSİYON VE İLAÇ TEDAVİSİ
Öncelikle ilaç tedavisi dışında yaşamınızda yapacağınız değişiklerle tansiyon ölçülerinizi kontrol altında tutabilirsiniz.
İşe fazla kilolarınızı vermek, beden kitle indeksinizi 22-25 arasında bir değere getirmekle başlayabilirsiniz.
Yeterli ve düzenli egzersiz kan basıncınızın kontrolünü kolaylaştıracaktır. Haftada en az 4 kez 30-60 dakikalık düzenli fiziksel aktivitenin kan basıncınızda ortalama 4-9 mmHg ve belki de daha fazla bir düşme sağlayacağını, ayrıca kilo yönetiminizi kolaylaştıracağını unutmamalısınız. Sadece egzersiz yapmakla yetinmemeli, günlük aktivitenizi her fırsatta daha yüksek seviyelere yükseltmelisiniz.
Günlük tuz tüketiminizi 1500-2500 mg (1/2 çay kaşığı) arasında tutmanız tansiyonunuzu kontrol altında tutmaya yardımcı olacaktır.
Alkolü azaltın, mümkünse bırakın.Küçük miktarlardaki alkolün koroner arter hastalığı ve kalp ataklarına karşı koruyucu olabileceği biliniyorsa da bu sınırın üstünde fazla alkol kullanımının ciddi bir tehlike oluşturabileceğini bilmelisiniz. Genel olarak bir günde kadınlar için bir, erkekler için iki ölçü alkolden fazlası hiçbir zaman önerilmemektedir. Bu miktarlardan daha fazla alkolün kan basıncınızda önemli artışlar yapabileceğini unutmamalısınız. Bir ölçü alkol 12 bira, 5 şarap, 1,5 viskiye eş değerdir.
Sigaranın kan basıncını arttırıcı etkisi çok iyi bilinmektedir. Özellikle bazı hassas kişilerde bir veya iki adet sigaraya bile aşırı bir adrenalin cevabı oluşabilmekte, kan basıncı ve nabız hızında tehlikeli artışlar olmaktadır. Hipertansiyonlu birinin aynı zamanda sigara da kullanması inme ve kalp krizi riskini arttıracaktır. Sadece sizin kullandığınız sigaranın değil, başkalarının içtiği sigara dumanını solumanın da ciddi sağlık problemleri yaratabilir.
Kafein kan basıncında ani yükselmeler meydana getireceğinden günlük toplam kafein tüketiminizi 200 mikrogram ile sınırlamanız daha uygun olacaktır. Bu miktar ortalama olarak iki fincan kadar kahveye eş değerdir.
Mümkün olduğunca stresten uzak durmalısınız.

Tansiyon ilacı kullanıyorsanız:
İlaç kullanıyorum diye beslenmeniz, kilonuz ve yaşam tarzınızla ilgili önlemleri bırakmamalısınız.
İlaçlarınızı zamanında almalı, ilacınızı kullanmadığınız dönemlerde tansiyonunuzun ani yükselmeler yapabileceğini aklınızda tutmalısınız.
İlaçlarınızı başkalarına önermemeli, başkalarının kullandığı ilaçları denemek için dahi almamalısınız.
İlaçları kutularında saklamaya, ilaç kutularını açık bırakmamaya, nemli, rutubetli ortamlarda bırakmamaya dikkat etmelisiniz.
Doktorunuz gerekli görmedikçe haplarınızı bölmemelisiniz. Her hap ikiye bölünmez unutmamalısınız. Haplarınızı bölmek gerektiğinde bölünebilen tabletler kullanmaya özen göstermelisiniz.
İlacınızı her gün aynı saatte almaya özen göstermelisiniz.

İlaçları düzenli kullanmak kan basıncınızın güvenli hudutlar içinde kalmasını sağlayacak ve tansiyon yüksekliğine bağlı riskleri azaltacaktır. Yani eğer tansiyon ilacı kullanmaya başlamışsanız muhtemelen bu ilacı ömür boyu kullanacaksınız demektir. 
İLAÇ  İÇERKEN AÇ KARNINA TOK KARNINA NE DEMEKTİR?
Bu ilaç aç karnına mı içilir yoksa tok karnına mı? Peki acaba aç karnına veya tok karnına ilaç almak ne anlama geliyor tam olarak biliyor muyuz?

İlaç emilimi bakımından midenin boşalma hızı çok önemlidir ve midemiz boşalmasını yemekten sonraki 1 – 2 saat içerisinde tamamlar. Dolayısıyla aç karnına almamız gereken bir ilacı ya yemek yemeden 1 saat önce ya da yemek yedikten 2 saat sonra almalıyız. Bazı ilaçların ise emilimleri besinlerle birlikte artar ya da bazı ilaçlar aç karnına alınmaları halinde midemize dokunabilirler; bu ilaçları ise tok karnına almamız gerekir. Yani ya yemek başlangıcında ya da yemek yedikten sonraki 1 saat içinde ilacımızı alabiliriz.

Eğer yemek yemeden önce haplarını yutup ‘’aç karnına aldım’’ diye düşünüyorsanız ilaçtan istenilen etkiyi görmeniz zorlaşır.

İlaç ne kadar çabuk emilirse etkisini o kadar hızlı, ne kadar iyi emilirse de etkisini o kadar kuvvetli gösterir. İşte bu noktada ilacı aç ya da tok karnına almak kavramıyla karşılaşıyoruz.

Genel olarak ilacın aç karnına alımı emilimini artırmakla birlikte hızlandırırda. Bunun yanısıra öyle ilaçlar da vardır ki tam aksine vücut tarafından emilimleri besinlerle birlikte alınmalarıyla artar. Bir başka husus ise özellikle midelerinden rahatsız olanlar için çok önemlidir. Bazı ilaçlar aç karnına alınmaları halinde mideye az da olsa rahatsızlık hissi verebilirler.

İlaçları asla susuz içmemeliyiz. Şurup dahi olsa üzerine bir bardak su içilmelidir. Alınan ilacın etkili olabilmesi için, mide veya bağırsakta çözünerek, kana karışması gerekir. Sizin ilaçla bereber içeceğiniz bir bardak su, bu çözünmeyi kolaylaştıracak, kana karışmayı hızlandıracak ve etkinin çabuk başlamasını sağlayacaktır.

Ağrı Kesici – Ateş Düşürücü İlaçlar (Analjezik Antipiretik) genellikle tok karnına alınmalıdır.Ağrı kesicilerin çoğu mide iç zarı üzerine tahriş edici etkiye sahiptir. Tok karnına alındıklarında bu yan etkileri en aza iner. En azından dolu bir bardak su ile alınmalıdırlar.

Antibiyotik türü ilaçlar aç veya tok karnına alınabilir. Fakat etken maddesinin sonu ” -misin” ile biten makrolid grubu antibiyotikler aç karnına alınmalıdır. Azitromisin, Eritromisin, Klaritromisin gibi.


Kortizon içeren ilaçlar sabah uyanıldığında aç karna alınması gereken ilaçlardır.

Diüretik(idrar söktürücü) olan tansiyon ilaçları idrarla tuz atımını arttırarak tansiyonu düşürür.Hastanın gece boyu idrara kalkıp rahatsız olmasını engelemesi için sabah uyanıldığında alınması gerekir. Bunun dışında kalan tansiyon ilaçları gece yatmadan hemen önce alınmalılardır. Böylece felce neden olan sabah hipertansiyonu önlenmiş olur.

Proton pompası inhibitörü olan mide ilaçları mideyi koruması için aç karna alınmalıdır. Bu tip ilaçların yemek yemeden en az yarım saat önce alınması gerekir.

Diyabet ilaçları aç karnına alınır.

Etkin maddesi rosuvastatin gibi olan sonu -statin ile biten kolesterol ilaçlarının akşam saat 22:00-23:00 civarlarında alınması gerekir. Çünkü vücudumuz bu saatlerde kolesterol sentezler ve statin grubu ilaçlar kolesterol sentezini önlerler. Bu saatler dışında alınması etkisini daha az görmenize neden olacaktır. Kolesterol ilaçlarının özellikle greyfurt suyu ile birlikte kullanılmaması gerekir.

Gaz giderici ve hazım ettirici ilaç grubu yemeklerin ortasında alınması gereken ilaçlardır. Örneğin yemekte çorba ve sebze yemeği varsa çorbayı bitirip bu ilaçlar alınıp sebze yemeğine öyle devam edilmelidir.
H2 reseptör blokörleri ( ranitidin, famotidin, nizatidin) akşam alınır, gece değil!! Saat 20:00'de...
Antiasit ilaçlar(rennie, gaviscon), kısa süreli etki gösterirler.yemekten hemen sonra alınmalıdır.Bir saatte mideden atılırlar.

Akne tedavisinde sivilcelerin üstüne sürülerek kullanılan ilaçlar gece yatmadan önce kullanılmalıdır. Böylece hem ilaç güneş görmez hemde ilacın yüzde bırakabileceği kalıntılar sorun yaratmaz.
Antibiyotikler ile birlikte ishal olmamak için aynı anda Saccharomyces boulardii(reflor saşe) içeren kapsüller kullanılabilir.

Tiroid ilaçlarının sabah aç karnına alınması gerekir.Akşamları aldığınızda uykunuz kaçabilir, çarpıntı yapar.
İshal olanların kullandığı ilaçlar bol su ile aç karna alınmalıdır. Aynı şekilde kabız olanların kullandığı ilaçlarda bol su ile aç karna alınmalıdır.

Prostat büyümesini önleyen ilaçlar ise kahvaltıdan hemen sonra alınmalıdır. Böylece maksimum etkisini gösterir.

Her ilaç günde kaç kez alınacaksa eşit aralıklarla alınmalıdır. İlaçların istenen etkiyi gösterebilmeleri için kanda belirli bir seviyede olmaları gerekir. Bu seviyeyi eşit tutabilmek ancak ilacı eşit aralıklarla almakla mümkündür. Eğer günde 3 kez alacaksanız 8 saat ara ile, 4 kez alacaksanız 6 saat ara, ile 2 kez alacaksanız 12 saat ile, 1 kez alacaksanız her gün aynı saatte içmeye özen göstermelisiniz.

İlaçları özel olarak belirtilmediği takdirde asla bölmeyin ve çiğnemeden yutun. Bir çok ilaç tablet şeklinde olup üzerleri şeker veya film ile kaplanmıştır. Bunun sebebi o ilacın etken maddesi ya mide ortamında bozulup etkisini kaybetmektedir veya mide mukozasını tahriş edici özelliktedir yada mideden emilimi kötüdür. O nedenle üzeri kaplanarak midede dağılmadan doğruca barsağa aktarılması sağlanır. Siz eğer böyle bir ilacı böler veya çiğnerseniz etkisini yok etmiş olursunuz. Tableti elinize aldığınızda bakın. Eğer üzerinde bölünebileceğini belirtir bir çentik yoksa asla bölmeyin ve çiğnemeyin. Yalnız çiğneme tabletleri (pastiller) bunddan farklıdır.

Doğum kontrol haplarının ise gece yatılmadan hemen önce alınması gerekir. Bazı kişilerde doğum kontrol hapları uykusuzluk yaptığından öğleyin saat 12:00 da alınabilir. Bütün ilaçların gün içinde aynı saatlerde alınması yararlanımı arttıracaktır. Kan konsantrasyonları belli bir düzeyde kalır.

Bazen reçetede başka bir ilaç yazıyor olmasına rağmen eczacı size başka bir ilaç verebilir. Eczacınıza "kızıp bağırmadan" önce bunu okuyun lütfen. Ülkemizde bir çok ilaç firması var ve her biri bir çok ilaç üretmekte. Bunların bir çoğu birbiri ile eşdeğerdedir. İlacın üzerinde büyük harflerle yazan adının pek ehemmiyeti yoktur. Siz küçük harflerle yazan içeriğini okuyun. Eğer bu içerikler aynı ise bu iki ilaç eşdeğer olup aralarında fiyatlarından başka fark yoktur. Örneğin; Minoset, Roche firması tarafından üretiliyor.içindeki etken maddesi “parasetamol”dür. Parol, Atabay firması tarafından üretiliyor. Yine etken maddesi “parasetamol”dür. Eşdeğerdirler, yani aynıdırlar. Çünkü içerdikleri etken madde ve miktarları aynıdır.















11 Aralık 2013 Çarşamba

GÜNEŞTEN KORUYUCU KREM SEÇİMİ
*Suya dayanıklı güneş losyonu olmalıdır.
*Geniş spektrumlu UVA/UVB güneş koruyucu yüz ve vücut losyonu kullanılmalıdır.
*Solunum yolu ve göz tahrişlerine neden olabilen sprey ve pudra türü güneş ürünlerinden kaçının.
*Güneşe çıkmadan 30 dk önce sürülmeli ve iyice kuruması beklenilmeli.
*Güneşte uzun süre kalacaksanız yüksek SPF tercih edilmeli
*Düşük koruma faktörlü kremler daha fazla bronzluk sağlarken, yüksek koruma faktörlüler daha az bronzluk oluştururlar.
KORTİKOSTEROİDLER
Kortizol; romatoid artrit, romatizmal ateş ve akut glomerulonefrit gibi  bazı hastalıklarla savaşta en önemli rolü oynar.

Alerjide de enflamasyon cevabını bloke ederek ölüme neden olabilecek şok tablosunu önler.

Vücudun bağışıklık düzeyi düşer;böylece önceden kontrol altına alınmış tüberküloz gibi bazı hastalıklar ağırlaşarak öldürücü karakter alabilir.

Öte yandan kortizol ve diğer glukokortikoidlerin bağışıklık sistemini suprese etmeleri doku transplantasyonlarında doku reddi cevabını önlemedeki başarıları bu tip durumlarda sıklıkla tercih edilen ilaçlar durumuna gelmelerine neden olmuştur.

Antienflamatuvar aktivitenin süresine göre kortizon, hidrokortizon, prednizon, prednizolon ve metilprednizolon kısa süreli aktivasyona sahip olanlar olarak kabul edilmektedir.Triamsilon orta süreli aktivasyona betametazon ve deksametazon ise uzun süreli aktiviteye sahip olanlardır.

KSD'lerin fizyolojik etkileri yaygın ve çok sayıdadır. Karbonhidrat,protein ve lipit metabolizması üzerine etkilidirler. Sıvı-elektrolit dengesini düzenleyip kardiyovasküler, immün sistem, böbrek, kas-iskelet sistemi, endokrin ve sinir sisteminin normal fonksiyonlarını devam ettirirler. İmmunsupresif ve antienflamatuar etkileri ise bu grup ilaçların farmakolojik ajan olarak kullanımında en önemli neden olarak görülmektedir.

Yüksek doz KSD'ler,inflamasyonun geç dönemindeki çeşitli büyüme faktörlerinin fibroblastlar üzerindeki mitojenik etkilerini ve bu hücrelerin proliferasyonunu önlerler. Dolayısıyla inflamasyon bölgesindeki onarımı ve yara iyileşmesini geciktirirler.

Enfeksiyon riski KSD tedavisinin süresine ve dozuna bağlı olarak değişir.Doğal olarak fizyolojik dozlar konakçının koruyucu metabolizmasını bozmaz.KSD'lerin gün içinde birden fazla uygulanımı, konakçının savunma mekanızmasını en fazla baskılamaktadır.Günlük sabah tek doz veya günaşırı uygulanımının daha az inhibitör etkiye neden olduğu bilinmektedir.

KSD tedavisinde dikkat edilmesi gereken noktalar:

Oral glukokortikoidler her gün verilmeyip gün aşırı uygulanabilir.

İlacın dozu tedavi için gerekli olan minimum dozda verilebilir.

İlaç hipofizden ACTH salgısının en fazla uyarıldığı sabah vakti verilmelidir.

1 ay veya daha uzun süre sistemik glukokortikoid tedavisinden sonra ilaç birden kesilmez,doz her basamakta 3-7 gün kalınmak suretiyle giderek azaltılır.

Prednizon tedavisinde 10mg/güne inilinceye kadar günlük doz nisbeten hızlı azaltılabilir.sonrasında ise haftada 1 mg azaltılarak ilaç kesilebilir.

Kronik otoimmün veya inflamatuvar hastalık nedeniyle KSD tedavisi uygulanan hastalarda;minör streslerde 25 mg, orta derecedekilerde 50-75 mg, majör streslerde ise 100-150 mg hidrokortizon veya eşdeğerlerinin en az 1-3 gün verilmesi önerilir.

Tedavide uzun etki süreli KSD kullanılmışsa, doz azaltımının başlangıcında eşdeğer kısa veya orta etki süreli bir ilaca geçilmesi uygun olmaktadır.Tedavi sonlandırıldıktan sonra adrenal korteksin KSD tedavisinden önceki normal fonksiyonuna dönmesi total doz ve uygulama süresi ile ilişkili olmakla birlikte,bazen bir yıldan uzun sürebilir.

İntraartiküler uyg: aynı ekleme uygulama aralıklarının 6 haftadan uzun olması önerilmektedir.

Triamsinolon heksasetonid: intraartiküler uygulamada en potent ilaç.

Sistemik tedavi:
1-Düşük doz tedavi:Prednizon 5-7,5 mg/gün dozlarda her gün uygulanır.romatoid artritte
2-Gün aşırı(alternan)uygulama:2 günde verilmesi gereken toplam doz, günaşırı sabahları tek seferde verilir.genellikle orta etki süreli ilaçlar tercih edilir.tedavinin atlandığı günlerde semptomlarda artma gözlenebilir ve daha ciddi hastalık tablolarında tedavi başarısız kalabilir.

Uygun kullanıldığında, kortikosteroid enflamasyon için değerli bir tedavidir,fakat steroidler uygun bir şekilde verilmezse, hastanın sağlığı riske atılmış olabilir.

Büyük sorunlardan biri de kortikosteroidlerin kullanımı hastalık belirtileri olan belli başlı semptomların ve işaretlerin baskılanabilmesi ve bu nedenle hastalığın keşfedilememesidir.

KSD kullanımı;cushing sendromuna ve hipotalamus, hipofiz ve adrenal supresyona neden olur.


Destekleyici antibiyotik kullanımı, bir enfeksiyon varlığında önerilir. Buna örnek olarak, perikoronel enfeksiyona sahip bir üçüncü molar çekiminden sonra glukokortikosteroid antibiyotikle kombine edilebilir.

3-Yüksek doz puşe uygulama: Çok yüksek dozlardaki glukokortikoidlerin(genellikle 1 g metil prednizolon) kısa bir zaman dilimi içinde(yaklaşık 30 dk) iv olarak uygulanmasıdır.Tedavi genellikle 3 gün sürer ve yaklaşık 6 hafta sonra tekrarlanabilir.böbrek transplantasyonu uygulanmış olan hastalarda,lupus nefriti,vaskülitler gibi hızlı seyirli immünolojik kaynaklı romatizmal hastalıklarda.

4-Düşük doz puşe uygulama: Özellikle aniden alevlenen romatoid artritte,düşük doz steroid alınımı sırasında kullanılır.

KSD'ler organ reddini önlemek için ömür boyu kullanılabildiği gibi uygun hastalarda sorun olmadığında ameliyatan sonraki 6 ay içinde kesilebilirler de. Kısa süreli ve yüksek dozlarda kullanımları rejeksiyon tedavisinde gerekir.
Kortikosteroid dozunuz kilonuza, tıbbi durumunuza ve transplantasyondan sonra geçen zamana göre hesaplanacaktır. Tabletleri öğünlerle birlikte alınız. Tabletleri, eğer günde bir kez alıyorsanız, sabahları kahvaltıda alınız.

Kortikosteroidlerin kısa süreli yan etkileri aşağıdakileri içerir :
•Enfeksiyona karşı artan yatkınlık, yara iyileşmesinde bozulmalar
•Ateş ve enfeksiyonun diğer belirtilerini baskılama
•Kan şekerinin artması
•Mutluluk halinden sinirlilik ve uykuya meğile kadar değişen ruh hali değişiklikleri
•Bazı hallerde depresyon

Diğer bağışıklığı baskılayıcı ilaçlarla kıyaslandığında kortikosteroidler bazı avantajlara sahiptir: kemik iliğini baskılamazlar, diğer ilaçlarla birleşim içinde kullanılabilirler ve nakledilen organ üzerine doğrudan zararlı etkileri yoktur.

9 Aralık 2013 Pazartesi

KİLO ALMAK İÇİN
Yeterince düzgün beslenmeye karşı zayıfsanız olası nedenler:
1-)  Tiroid hormonuyla alakalı bir probleminiz olabilir. Hipertiroidi denilen tiroid bezinin fazla çalışma durumu vücudunuzu 24 saat sürekliçalışmaya zorlar. Tıpkı tam kapasite çalışan bir fabrika gibi vücudunuz sürekli enerji harcar. Dolayısı ile siz ne kadar fazla besin tüketseniz, ne kadar yüksek kalorili besinler yeseniz de vücudunuz kilo alamaz. Peki bunun çözümü nedir? Hipertiroidi bir endokrin problemdir. Dolayısı ile iyi bir endokrin uzmanı gözetiminde tedavi edilmesi gerekir. Tedaviye ek olarak beslenme uzmanı kontrolünde uygulanacak beslenme programı da hastalığın seyri için son derece önemlidir.
2-)Gün içinde tükettiğiniz besinler gerçekten harcadığınız enerjiyi karşılamıyordur. Aslında siz karnınızı bir güzel doyuruyorsunuzdur ancak seçtiğiniz besinlerin kalorisi sizin enerji ihtiyacınızı karşılamıyordur.
3-)Yediklerinizi sizinle paylaşan parazitler olabilir, bunun için muhakkak en az 2 ortalama 3 kere parazit kontrolü yaptırmanız gereklidir, çünkü parazitlerin yumurtalama dönemini ilk tahlilde yakalayamayabilirisniz.
Önemli olan, kişinin niçin kilo alamadığını tespit edebilmektir. Bu problem tespit edildikten sonra beslenme planını düzenlemek ise uzmanın işidir.
*Kişinin mide kapasitesi düşünülerek öğünlerin miktarı belirlenmelidir.
*Daha düşük hacimde, daha yüksek kalorili besinler tüketilmelidir.
*Öğün araları açılarak, daha uzun aralıklarla beslenilmesisağlanmalıdır.
*Salata, çorba gibi hacim tutan, ancak kalorisi düşük besinlere daha az yer verilmelidir.
*Sebze yemeklerinde zeytinyağı, bulgur, pirinç, patates kullanılarakkalorisi artırılmalıdır.
*En çok destek alınabilecek besinler sütlü tatlılardır. Günde 1 kasesütlü tatlı günlük enerji alımına oldukça iyi bir katkı olacaktır.
*Kızartılmış ürünler, kola gibi gazlı içecekler, sofra şekeri, katı yağlarve bunun gibi sağlığa zararlı olabilecek yiyecekler, konu kilo alma isteği olsa bile uzak durulması gereken yiyeceklerdir.
*Balık yağı takviyesi bağışıklık sistemine güzel bir destek olurken iştahın biraz daha açılmasına destek olacaktır.
*Eksikliği var olan B12 vitamini, demir, çinko gibi mineral ve vitaminlerin desteği kilo alma sürecinde bağışıklığın iyi birer destekçisi olacaktır. Tabi unutulmaması gereken bu takviyelerin doktor kontrolünde alınıyor olmasıdır.
*Besinlerin miktarları hacim olarak fazla tutulmamalı, ancak kalorisi ve proteini yüksek yiyecekler hazırlanmalıdır.
*Genellikle üç temel öğün, iki ara öğün olarak yemekler planlanmalıdır.
*Haftada yarım Kg (500 gram) ağırlık kazanması için günlük 500 Kalori (kilokalori) ek alması gerekir. Ancak bazal metabolizması yüksek olanlara, normalin üstünde yükleme yapılmalıdır.
*Ortalama 4000-4500 Kal'lik yiyecek verilebilir.
*Karbonhidratlar rahatlıkla arttırılabilir. Karbonhidratların vücut ağırlığına dönüşmesi kolaydır.
*Yağlar, tokluk hissi verdiğinden ve fazlası bulantı, kusmaya yol açtığından diyette çok fazla arttırılamaz.
*B1 vitamini sindirime yardım ettiği için ve iştah uyardığından takviye olarak verilebilir.Ayrıca maltözü şeklinde de verilebilir.
*Sabah kahvaltılarında; yağ ve reçel sürülmüş ekmekler, tostlar, hamur işleri, tahin-pekmez gibi yiyecekler verilir.
* Çorbalar terbiyeli, koyu kıvamlı olmalıdır.
*Kek ve pastalara fındık, fıstık eklenmelidir.
*Öğün aralarında kuru meyveler, kuru yemişler önerilir.
*Salata yerine tatlılar, kompostalar verilmelidir.
*Çay yerine süt, meyve suyu, hamur tatlıları, çikolata verilebilir.
YÜKSEK KALORİLİ BESİNLER:
Çikolatalı Puding: Kan istediği protein ve mineralleri alır.
Peynir: 100 gramında 78 kalori
Yumurta: Günde 2 yumurta kadınların günlük protein ihtiyacının 4'te 1'ini, erkeklerin ise 5'te 1'ini karşılar. A, D, E ve B vitaminleri içeren yumurtadaki selenyum maddesi, bebeklerde sindirim sorunlarını çözer, yetişkinleri ise kansere karşı korur.
Dondurma: Günde 2 top vanilyalı dondurma yemek, vücudun günlük protein ihtiyacının yüzde 20'sini karşılar.
Salam: B vitamini, demir, sodyum ve potasyum içerir.
Meyve ve meyve suları: meyve ve meyve suları sağlıklı kilo almada yardımcı olabilir.  Sebzelerle kıyaslandığında meyveler daha fazla karbonhidrat içermektedir. Taze sıkılmış bir bardak portakal suyunda ortalama 160 kalori vardır. Ama bir portakaldan 60 kalori almış olursunuz. Bu nedenle meyveyi yemek yerine taze sıkılmış suyunu içmeniz daha fazla kalori almanızı sağlayacaktır.
Yüksek karbonhidratlı gıdalar: yüksek kalorili gıdalar listesinde yer alan makarna, tam tahıllı yiyecekler, patates, pilav gibi besinler komplex karbonhidrat ve nişasta içerdiğinden kilo aldırıcıdır. Örneğin bir porsiyon makarna yaklaşık 500-600 kaloridir.
Tereyağı: Doymuş yağ oranı yüksek tereyağı, peynir gibi gıdalar yüksek kalori diyetine eklenebilir.  Örneğin bir yemek kaşığı tereyağı 70 kaloridir.
Süt ürünleri: Süt, peynir gibi yüksek kalorili gıdalar aynı zamanda protein ve vitamin yönünden de zengindir. Aşırı zayıf kişiler için kahvaltıda yumurta gibi protein açısından zengin ürünleri, peynir ve tereyağ gibi yüksek kalorili besinlerle birleştirilebilir. Bir kase yoğurt yaklaşık 250 kaloridir.
Kuruyemişler: Fındık, fıstık, badem gibi kuruyemişler vücudunun yağ ihtiyacını doğal besinler ile giderilmesini sağlarken içerdikleri yüksek kalori ile kilo almaya yardımcı olurlar.
Çikolata: 100 gramı 500 kalori. Kan şekerini çok yükseltebileceğinden çok yenilmemelidir.

8 Aralık 2013 Pazar

VİTAMİN EKSİKLİĞİ BELİRTİLERİ

1-)Ağız Kenarında Çatlaklar
 Eksiklik: Demir, çinko, niasin(B3), riboflavin(B2), B12 gibi B vitaminleridir.
 Besinler: Kümes hayvanları, somon, ton balığı, yumurta, midye, güneşte kurutulmuş domates, pazı yaprağı, tahin, fıstık ve mercimek gibi baklagiller. Demirin emilimi, aynı zamanda enfeksiyonlara karşı mücadelede yardımcı olan C vitamini ile artmaktadır. Bu yemekleri brokoli, dolmalık kırmızı biber, karalahana ve karnıbahar gibi sebzelerle birleştirmek gerek.
2-)Yüzünüzde(ve bazen başka yerlerde) kırmızı, pullu bir kızarıklık ve saç dökülmesi
 Eksiklik: Saç vitamini olarak bilinen biotin(B7). Vücut;yağda çözünen vitaminleri depolayabilirken suda çözünen vitaminleri depolayamaz. Vücut geliştirenler!!!: çiğ yumurta yemek kişiyi korunmasız kılmaktadır.Çiğ yumurtada bulunan avidin proteini vücudun biotin emilimini engellemektedir.
 Besinler: Pişmiş yumurta(avidin pişince etkisini kaybeder), somon, avokado, mantar, karnıbahar, soya fasulyesi, kabuklu yemişlerden, ahududu ve muz yenilmesi gerek.
3-)Genelde yanaklarda, kollarda, kalça ve popoda sivilce benzeri kırmızı veya beyaz şişlikler
 Eksiklik: Zorunlu yağ asitleri ve A ve D vitamini.
 Besinler:   Doymuş yağ ve trans yağları azaltıp sağlıklı yağlar tüketmek. Daha fazla somon ve sardalya, ceviz ve badem gibi kabuklu yemişlerden ve keten tohumu, kenevir ve chia gibi çekirdeklerden yemeye çalışın. A vitamini için yeşil yapraklı sebzeler ve havuç, tatlı patates ve dolmalık kırmızı biber gibi renkli sebzelerden fazlaca yemeye çalışın.
4-) Ellerde, ayaklarda veya başka bölgelerde, karıncalanma, iğnelenme ve uyuşma
 Eksiklik: Folat (B9), B6 ve B12 gibi B vitaminleri
 Besinler:   Ispanak, kuşkonmaz, şeker pancarı, fasulye (benekli, kara, barbunya, kuru), yumurta, ahtapot, midye, deniztarağı, istiridye ve kümes hayvanları yemeye çalışın.
5-) Ayak parmaklarında, baldırlarda, ayak tabanında ve bacakların arkasında şiddetli kas krampları
 Eksiklik:  Magnezyum, kalsiyum ve potasyum eksikliği.Ve eğer ağır egzersizler yapıyorsanız, ağır terleme ile daha fazla mineral (ve suda çözünen B vitaminlerini) kaybedebilirsiniz.
 Besinler:  Daha fazla muz, badem, fındık, balkabağı, çilek benzeri meyveler, elma, greyfurt, brokoli, çin lahanası ve kara lahana, ıspanak ve karahindiba gibi koyu yeşil yapraklı sebzeler yiyin.